Bir acı bize değmediği sürece seyredilebilir kıvamda bulunuyor. Hatta röntgenci bir iştah, pornografik bir arzuyla başkalarının hayatlarını dikizlemek istiyoruz. Başkasının ıstırabına karşı duyarsızlık, merhametsiz ve anlam yoksunu bir çağda en büyük bunalımlardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Mülteci sorunu karşısında Avrupa’nın düştüğü acınacak hale bir bakın. Merhamet oysa acımaktan çok daha fazlasıdır, zorda olana el uzatmak ve onun ıstırabını dindirmek için eyleme geçmektir.
Dijital ortama aktarılan her şeyin bir süre sonra sahiciliğini yitirdiğini, bir eğlence nesnesine dönüştürüldüğünü görüyoruz. İnsan bilinci sanal alemin sahte cennetine gönül indirdikçe her şey sahicilikten uzaklaşıyor. Kayıp ve yaslarımız bile sosyal medyada bir performans gösterisine dönüştürülüyor. Bir kayıp duyurusuna aldığımız ‘like’ lar ile ne kadar sevildiğimizi ölçmek gibi bir bahtsızlığa mağlup oluyoruz. Bizim inancımızda batılı tasvir batıldır. Batılı yaygınlaştıran her şeyden içtinap etmeyi başarabilmeliyiz.
Modern dünyanın türlü iğva araçlarına karşı perhiz geliştiremediysek, kendi kelimelerimiz bile bize pek az nüfuz ediyor demektir. İçinde yaşadığımız dünyada en zor şeyin, alkışa gönül indirmeyecek halisane bir hayat olduğunu düşünüyorum. ‘İnsan kendi kendisini sessizce kaybeder. Kaybettiği başka her şeyi fark eder de kendini kaybettiğini anlayamaz’ diyor Søren Kierkegaard. İnsanın yolculuğu, tevazuyla aydınlanan bir farkındalık serüvenidir. Şişkin ve gürültücü egoların tarümar ettiği dünyayı ancak sessiz ve gösterişsiz egolar imar edebilir. Prof. Dr.Kemal Sayar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder